10 Ağustos 2009 Pazartesi

Kıvrak Zeka


Bir gün II. Mahmud’a asaleti tasdik edilmiş son derece güzel bir at gönderilmiş. Hükümdar bu atın iri ve siyah gözlerini görünce hayran olmuş. Hemen imrahorunu (ahırcıbaşını) çağırtmış:
- Bu hayvanı özel bir yere bağlayacaksın, yemine ve suyuna sen bakacaksın. Allah etmesin, buna bir hal olur da ölürse “öldü” diyenin vallahi boynunu vururum!
Biçare adam, II. Mahmud’un gazabına uğramamak için ahırda yatar, gece gündüz onunla meşgul olurmuş. Bu kadar bakılmaya rağmen, hayvan bir gün ansızın sancılanıp ölüvermiş. Ahırcıbaşı ne yapacağını şaşırmış. Kalkmış evine gitmiş, çoluk çocuğuyla helalleşmiş ve son bir ümit olarak şefaat için müsahip Said Efendi’ye gitmiş. Said Efendi II. Mahmud’un yemin şeklini öğrendikten sonra huzura çıkmış ve şöyle demiş:
- Efendimiz, sevgili atınıza acayip bir hal oldu
- Ne gibi?
- Mütemadiyen (sürekli) yatıyor. Kaldırıyorlar, bırakınca bir tarafa devriliyor. Yine kaldırıyorlar fakat bıraktılarmı öbür tarafa yıkılıyor. Yem yemiyor, su içmiyor. Gözleri kapalı, yerde öyle uzanmış kalmış.
II. Mahmud demiş ki:
- At ölmüş olacak!
Zeki olan Said yeri öpmüş:
- Efendimiz bunu siz söylediniz!!!
(KAYNAK: Karınca Huzura Varınca Kültür Sohbetleri –Dursun Gürlek –Timaş Yay.– syf: 255 )

Hiç yorum yok: