5 Mayıs 2009 Salı

Tashih Hataları

Peyami Safa 1959’da Tercüman Gazetesi’nde şunları yazmaktadır: Elli seneden beri dizgi yanlışlarından kurtulmuş Türkçe tek bir gazete, mecmua, magazin, kitap ve risale görmedim.Latin alfabesi kabul edildiğinde yanlışların azalacağı umulmuştu.Artık onlara bir de kaideleri hala iyice tespit edilemeyen imla yanlışları katıldı.Her gün gazetelerde veya mecmualarda kendi yazılarımı okurken kelimeden kelimeye kayan dikkatime büyük bir korku karışır ve korktuğuma uğrarım.Yabancı kelimelerin çoğu yanlış çıkar.Noktalamalarda çoğu defa bozuktur.Bazen yanlışları düzeltmek için ertesi günkü yazımın sonuna eklediğim özür notlarında da yanlışlar olur.Vaktiyle bir tiyatro ilanında : “Aktör Naşit Bey bu gece yeni kostümleriyle sahneye çıkacak.”cümlesi “Aktör Naşit Bey bu gece yeni koşumlarıyla sahneye çıkacak.”halini alınca, okuyucuları rahmetli komiğimiz kadar güldürmüştür.Peki sultanım, şu Avrupa gazetelerinde niçin dizgi yanlışlarına rastlanmaz?Veya pek az rastlanır?Demek ki yazarın yazısı ne kadar okunaksız olursa olsun, mürettibin ve musahhihin ya dikkatinde veya çalışma tarzında büyük bir fark vardır.Her işte olduğu gibi buda mı geriliktir?Tahsisata, bilgiye, tekniğe lüzum yok, dikkatin halledeceği bir meselenin her gazetede, her matbaada sürüncemede kalması fena bir işarettir.Elli sene evvel (şimdi seksen yıl önce) bu tashihi felaketi yoktu.Şemseddin Sami’nin altı büyü ciltlik “Kamusul Alam”ında kelimelerin çoğu Arapça ve Farsça olduğu halde yanlışa rastlamak oldukça zordur.Demek ki kabahat harflerde değil, olan bizim kafamıza olmuş.Bir gün Cağaloğlu’ndaki Diyanet Yayınevini geziyordum, cildi gözümü okşayan bir kitabı elime aldım.İlk sayfasında şöyle bir yazı gördüm: Bu kitap büyük bir itina ile “tassih”eilmiştir.Bu kelimenin ne büyük bir felaket olduğunu kitap meraklılarına anlatmaya gerek yoktur.Bahsi geçen kitap ünlü bir yayınevinin İslam Klasikleri serisinden çıkardığı Osmanlı alimlerinden bir zatın, birkaç ciltlik eseriydi.Okuyucu bu garip cümlenin yorumunu nasıl yapacaktı?İnsan uzun süre düşünse bile böyle bir garabet örneğini zor bulurdu. “Tashih” kelimesi “Tassih”şeklini alarak “Tahrip” edilmişti.Tabi ki de böyle bir şeyin “Tasvip” edilmesi mümkün değildi.Bir gün Süleyman Nazif ile Abdullah Cevdet karşılaşırlar.Abdullah Cevdet pürtelaş ve pürhiddet konuşmaya başlar:“Efendim, bir şiir yazmış ve son beyitini “Ben bu milletin öksüzüyüm” diye bitirmiştim.Mürettip hatası olmuş, gazetede “Ben bu milletin öküzüyüm”diye çıkmış.Bunun üzerine Süleyman Nazif taşı gediğine kor ve der ki: “Mirim, o senin dediğin mürettip hatası değil mürettip sevabıdır.”Dizgicilerinde bir alem olduğunu söylemeliyim.Gördüklerini olduğu gibi dizmekle görevli oldukları halde bazen kendilerine göre tasarrufta bulunuyorlar ve bazı kelimeleri ve cümleleri öyle tahrif ediyorlar ki ortaya hilkat garibeleri çıkıyor.Yıllar önce çalıştığım gazetede “Türkiye’de İslami Hareketler”in anonsu yapılıyordu.Bu anlamda yazılar dizgiye verilmişti.Dizilip gelen yazıları okuyunca şöyle bir cümleyle karşılaştım: “Vahşi Kedi Tarikatı” Allah Allah, buda neyin nesiydi?Demek böyle bir tarikat varmış da bizim haberimiz yokmuş.Sordum soruşturdum, servisindeki işgüzar bir bayanın “Nakşibendi Tarikatı”nı “Vahşi Kedi Tarikatı” diye dizdiğini tespit ettim.Ve bu dizgici cümleleri değiştirmekte yeni kelimeler uydurmakta maharet sahibiydi.Adam: “Suadiye’de daire arıyorum” diye ilan veriyor bu bayan onu “Suriye’de daire arıyorum” diye diziyor.Eskiler diğer birçok konuda olduğu gibi bu hususta bizden daha titiz davranıyorlardı.Meşhur Kavalalı Mehmet Ali Paşa ümmi olmasına rağmen son derece ciddi ve dirayetli bir kimseydi.En büyük meziyetlerinden biri de işi ehline vermekti.Mısır’ın modernleşmesinde ilim ve teknikle alakalı yeniliklerin ülkeye hakim olmasında büyük gayret göstermişti.Paşa hazretleri bir gün Kahire’deki meşhur Bulak Matbaası’na gider.Maiyetiyle birlikte matbaayı teftiş eder.Yetkililerden bilgi alır.Orada çalışanlara teker teker görevlerini sorar.Mihmandarına madeni harfleri yerleştiren kişinin ne iş yaptığını sorar.Mihmandarı ,”Efendim, gördüğünüz bu yazıları bu arkadaş belli bir plana göre birer birer yerine dizer.Sonra kalıba alır.”Paşa sırasıyla dizgicilerin, operatörlerin, muharrirlerin, mütercimlerin görevlerini sorar ve cevapları aldıktan sonra sıra musahhihlere gelir, onların da ne iş yaptıklarını merak eder.Mihmandar der ki:“Efendimiz, Muharrir veya Mütercim yanlış yazabilir, operatör yanlış dizebilir, bütün bunları musahhih görür ve düzeltir.Hayretini gizleyemeyen paşa der ki:“Allah Allah!Bütün bu adamlar yanlış yapacaklar, musahhih onların hepsini görecek ve düzeltecek!O zaman en yüksek maaşı buna verin!”İslam dünyasında iki matbaada basılan kitaplarda yanlış yoktur:“Matbaayı Amire” ki bugünkü devlet matbaasıdır,“Bulak Matbaası” bu matbaa ilim dünyasına okur yazar bile olmayan Mehmet Ali Paşa tarafından hediye edilmiştir.

Kaynak: Çınaraltı Kitap Sohbetleri-Dursun GÜRLEK-Timaş Yay.-3.Baskı-İst.2004

Hiç yorum yok: